Sağlık Rehberi

Prostat


Prostat erkeklerde bulunan, karın alt boşluğunun en derin yerinde idrar kesesinin altında yerleşik kestane büyüklüğünde bir organdır. "Er bezi" olarak da bilinir. Görevi husyelerde üretilen ve insan üremesi için gerekli olan spermlerin erkekten çıkıp kadın vücuduna geçerken ve geçtikten bir süre sonrasına kadar taşınmasını, korunmasını, temiz kalmasını ve beslenmesini sağlayan salgıyı üretmektir. Erkeklerde cinsel boşalma sırasında dışarıya çıkan meni miktarının büyük kısmını prostatın ürettiği bu salgı oluşturmaktadır. İçindeki spermler hacim olarak çok düşük miktar oluşturur ve ancak mikroskop altında görülebilirler. Prostatın yerleşim yeri yaptığı göreve çok uygundur. Cinsel boşalma sırasında testislerden gelen spermlerin prostat salgısı ile birleşmesi ve idrar yolu içerisinden ileriye doğru ilerletilmesi gereklidir. Bu nedenle prostat idrar kesesinin bitiminde başlayan idrar yolunu çevrelemekte ve salgısını bu bölgeye boşaltmaktadır. Bu sırada idrar kesesinin çıkışı kapandığı için meni ileriye doğru ritmik kasılmalarla ilerletilmekte ve penis ucundan dışarıya atılmaktadır. Görevi gereği idrar yolunu çevreleyen prostat değişik nedenlerle hastalandığında etkisi doğrudan idrar yolu üzerine olmakta ve idrar belirtileri ortaya çıkmaktadır. İnsan türünün devamı için neredeyse olmazsa olmaz bir organ olan prostat, böylece çok rahatsız edici hastalıkların da kaynağı olabilmektedir.

Prostat İnfeksiyonları
Prostatın daha genç yaşlarda görülen sık hastalıklarından bir tanesi prostat iltihaplarıdır. Prostat infeksiyonları genellikle idrar yolunda hastalık yapan mikroplar tarafından meydana getirilebildiği gibi bazen hiç mikrop bulunmaksızın da görülebilmektedir. Genelde elli yaş üzerindeki erkeklerde görülen ve idrar yolu belirtileri olarak isimlendirilen, idrarda yanma, sıklık, rahat işeyememe ve apış arası bölgede ağrı ve rahatsızlık hissi gibi belirtiler genç erkeklerde ortaya çıkmaktadır. Bu hastalıkların en önemli karmaşa oluşturan tarafı vücudunda sürekli mikrop etkisi olduğunu düşünen ve bunun için defalarca antibiyotiklerle tedavi verilen veya bazen kendiliğinden bu ilaçları kullanan genç erkekler ortaya çıkarmasıdır. Bu hastalıkların ilaçlarla tedavisi kadar kişinin kendi kafasında çözülmesi önem taşımaktadır. Buna benzer belirtileri olan kişilerin kendilerine yeterli zaman ayırabilecek hekimlerle karşılaşmaları önemlidir.

İyi Huylu Prostat Büyümesi
Yakınması sorulduğunda "Bende prostat var" diyerek cevap veren elli yaş ve üzerindeki erkeklerin çoğu zaman etkisinde kaldıkları hastalık kanser olmayan prostat büyümesidir. Yaşla birlikte prostat büyümesi diğer yaş alma belirtileri olan saçların ağarması, sırt
kamburunun artması, cildin kırışması gibi insan yaşamının doğal gelişmelerinden bir tanesidir. İlk değişimler 45 yaş civarında başlamakta ancak bu dönemde dışarıdan uygulanacak tanımlama yöntemlerinden herhangi birisi ile belirlenememektedir. Elli yaştan başlayarak ise prostatta büyüme sınırı olarak kabul edilen yaklaşık 30 gram sınırına ulaşılmakta ve bu büyüme önceden kestirilemeyen bir hızda devam etmektedir. Büyüyen prostatın çevrelediği idrar yolunu sıkıştırarak işemeyi güçleştirmesi ve değişik idrar belirtilerine yol açması beklenir. Ne var ki, prostatın hangi hızda büyüyeceği önceden kestirilemediği gibi, hangi büyüklüğün ne kadar belirtiye yol açacağı da bilinememektedir. Prostatı az büyüdüğü halde belirtileri fazla olan ve en yoğun tedavileri gerektiren erkeklerin yanında, prostatı çok büyüdüğü halde belirtileri az olan ya da hiç olmayan erkekler görülebilmektedir. O halde, prostatı tedavi etme gereksinimi yalnızca ağırlık veya hacminin artmasıyla değil bu değişimlerin kişiyi ne kadar etkilediği ile bağlantılıdır. Prostat büyümesi ile başlayan ve hafif, orta ya da şiddetli düzeyde olabilen idrar belirtileri, idrarda yanma, sık idrar çıkma, gece idrara kalkma, güçsüz veya kesikli idrar akışı, damlama, ani idrar sıkışması, idrar kaçırma veya hiç idrar yapamama gibi durumların bir veya birden fazlasının bir arada görülmesi ile karakterizedir. Bu belirtileri az veya çok yaşayan veya rahatsız edici belirtisi olmamakla birlikte 50 yaşa gelmiş erkeklerin prostat kontrolü için hekime başvurmaları önerilir. Hekim değerlendirmesinde belirtilerin durumu daha ayrıntılı olarak saptanır ve bazı testlerle prostat büyümesinin durumu, ileriye yönelik riskleri ve kanser gelişimi kuşkusu olup olmadığı belirlenir. Prostat büyümesi ile ilişkili belirtileri bulunan erkeklerin önemli bir kısmında yalnızca yaşam tarzı ile ilgili değişiklikler büyük ölçüde rahatlama sağlayabilir ve başka tedavilere gereksinim olmaz. Bunlar yeterli ve düzenli su içme, düzenli olarak idrara çıkma, kabızlığın önlenmesi, aşırı baharatlı gıdalar ve fazla alkolden kaçınılması olarak özetlenebilir. İdrar belirtileri ortam sıcaklığı ile değişiklik gösterdiği için yaz ve kış arasında farklar olabilir, belirtiler sıcak tutma ile gerileme gösterebilir.

Prostat Kanseri
Prostat kanseri her erkekte belli yaştan sonra prostatın takip edilmesinin önemine işaret eden en ciddi prostat hastalığıdır. Prostat kanseri herzaman aynı seyri gösteren tek bir hastalık olarak kabul edilemez. Bazı prostat kanserleri herhangi bir tedavi bile gerektirmeksizin normal yaşamı boyunca kişiyle birlikte varlığını sürdürür. Diğer taraftan, bazı prostat kanserlerinin eldeki tüm olanakları kullanarak yoğun şekilde tedavi edilmesi gerekir. Böyle hastalıkta erken harekete geçilmesi önemlidir. Prostat kanserinin etkili şekilde tedavi edilebileceği dönemlerin kaçırılmaması için prostat kontrollerinin zamanında yapılması önemlidir. İyi huylu prostat büyümesi ve prostat kanseri hemen aynı yaşlardaki kişilerde, aynı organda ve yan yana bulunan ancak tümüyle farklı hastalıklardır. Hastalıklardan birinin diğerinden kaynaklandığını gösterebilecek yeterli kanıt bulunmamaktadır. Prostatın genel anlamda düzenli kontrolü prostat kanseri bakımından da gerekli özenin gösterilmesi anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, yalnızca bazı laboratuvar verileri izlenerek riskin bulunmadığına karar vermek olanaklı değildir. Bu sebeple yaşı nedeniyle ürolojik takip gereken kişilerin kendi başlarına gereksiz laboratuar incelemeleri yaptırmaları ve doktor yorumu bulunmaksızın tehlike olmadığına karar vermeleri asla önerilmez.