Sağlık Rehberi

Skolyoz Nedir?


Dik Dur ve Gülümse 

Basitçe, omurganın yana doğru eğriliği anlamına gelen skolyoz, her 100 çocuktan 3’ünde görülebilmekte, hastalığın erken tanısı ile tedavi yöntemleri değişiklik gösterebilmekte ve uygun yaklaşımlar ile olası ciddi problemlerin önüne geçilebilmektedir.  Bu nedenlerle, a

Skolyoz, omurganın anormal olarak, “C” veya “S” şeklinde yana doğru eğilmesidir.  Omurgamız yanal düzlemde, boyun, sırt ve bel bölgelerinde doğal kıvrımlara sahiptir.  Bu doğal eğriler, başımızı ve gövdemizi leğen kemiği üzerinde konumlandırırken, hareket esnasında oluşan mekanik yükü de dengeli bir şekilde dağıtmak üzere darbe emici bir görev üstlenmektedir.  “Skolyoz” genellikle ön-arka düzlemde görülen bir eğrilik olarak tanımlansa da aslında çok daha karmaşık; yanal, ön-arka ve yere paralel olmak üzere her üç düzlemi de ilgilendiren, üç boyutlu bir omurga deformitesidir.

Sıklık
Ulusal Skolyoz Vakfı’nın yapmış olduğu bir araştırmaya göre, Amerika Birleşik Devletleri (A.B.D.)’nde toplumun %2-3'ünde skolyoz görülmektedir.  Bu veri ülkemize uyarlandığında, söz konusu problemin tahmini olarak 1,7 - 2,5 milyon insanı etkilemekte olduğu düşünülmektedir. 
Skolyoz gerek çocuklar gerekse de erişkinleri ilgilendiren ve dolayısı ile tüm yaş gruplarını etkileyebilen bir problem olup, sıklıkla çocukluk veya erken ergenlik döneminde teşhis edilmektedir.  Artan yaş ile birlikte, kadınlarda, erkekler ile kıyaslandığında, 3 kat daha fazla görülen bu durumun, özellikle kız çocuklarında tedavi gerektirebilecek safhaya ilerleme olasılığının sekiz kat daha fazla olabileceği akılda bulundurulmalıdır. 


Sebepler
Skolyoz omurganın farklı bölümlerinde ve altta yatan hastalığa bağlı olarak farklı şekillerde ortaya çıkabilir.  Bugünkü bilgilerimizle, omurga deformitesine sebep olan hastalıklar aynı olsa dahi eğrilikler kişiden kişiye farklılık göstermekte, gerek hastalık seyri gerekse de tedavi yanıtı, aynı parmak izinde olduğu gibi, bireye özgü olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu karmaşık duruma sebep olabilecek hastalıklar sıklık sırasına göre kabaca aşağıdaki şekilde sınıflandırılabilir:
İdiyopatik: Sebebi henüz ortaya konulamamıştır ve diğer tüm nedenler dışlandığında bu teşhis konulur.  Tüm olguların yaklaşık %80'ini oluşturur.  Adolesan idiyopatik skolyoz en sık görülen skolyoz tipi olup, genellikle ergenlik döneminde teşhis edilir.
Nöromusküler: İkinci sıklıkta görülen skolyoz tipidir.  Sinir sisteminde, dolayısı ile     beyin veya omurilikten kaynaklı bir problem ya da kas hastalıkları skolyoza sebep olabilir.  Hızlı ilerleme potansiyeline sahiptir.  
Konjenital: Embriyolojik süreçte, yani çocuğun anne rahminde gelişimi esnasında, bir     ya da daha fazla omurun yapısal bozukluğundan kaynaklanır.  Söz konusu problem doğumda mevcut olduğundan ve büyüme ile gelişme süreçlerini de etkilediğinden daha erken fark edilir ve genellikle ilerleyici seyreder.
Ayrıca; genetik sendromik hastalıklar, nörofibromatozis, romatizmal hastalıklar, bağ dokusu hastalıkları, omurga kırıkları, omurga enfeksiyonları, metabolik hastalıklar, vb. diğer hastalıklar daskolyoza neden olabilmektedir.

Belirti ve Bulgular
Skolyoz olasılığını ortaya koyabilecek ve dışarıdan bakı ile tespit edilebilecek belirti ve bulgular vardır.  Aşağıdaki belirtilerden bir veya daha fazlasını fark ederseniz, konunun uzmanı bir hekim tarafından değerlendirilmeniz uygun olacaktır.
    Omuz seviyelerinde dengesizlik - bir omuzun diğerinden yüksekte olması - (genellikle sol omuz sağ taraf ile kıyaslandığında daha aşağıdadır),
    Bir taraftaki kürek kemiğinde belirginleşme,
    Sırtta, göğüs kafesleri arasında yükseklik farkı, bir taraf göğüs kafesinde çıkıntı     -öne eğilme ile görüntüde belirginleşme- hörgüç görüntüsü (kamburluk), 
    Bel kıvrımlarında düzensizlik - asimetri - kollar her iki yana serbest bırakıldığında bir tarafta kol ile gövde arasında boşluk olması,
    Kalça asimetrisi - bir kalçanın diğeri ile kıyaslandığında daha yüksekte olması,
    Gövdenin sağ veya sol yana doğru eğilmesi,
    Kafanın leğen kemiği üzerinde ortalanmaması - orta hat kayması-,
    Boyun, sırt veya bel bölgesi cildinde, özellikle ortada yerleşim gösteren, değişiklikler (gamze, kıllanma artışı, renk     değişiklikleri, akıntılı yara ağzı vb.) 
Omurga deformitesine eşlik eden ağrılı olgular yapısal veya edinsel omurga ve omurilik hastalıkları açısından kapsamlı olarak değerlendirilmelidir.  Benzer şekilde, kuvvetsizlik, uyuşma-karıncalanma veya mesane ve bağırsak kontrolünün kaybı gibi sinir sistemi ile ilgili yakınmaların varlığında ivedikle ileri incelemeler planlanmalıdır.

Teşhis
Fizik inceleme, radyolojik tetkikler ve yaşam kalitesi değerlendirme ölçekleri ile hastalık ve hastalık nedeniyle vücutta ortaya çıkan değişikliklerin kişinin günlük yaşantısının ne şekilde etkilendiği değerlendirilir. 
Fizik incelemede; ayakta duran hastada, omuzlar, kürek kemikleri, bel çukurları ve kalçaların dengede (simetrik) olup olmadığı, baş-boyun ve gövdenin orta hattan uzaklaşıp uzaklaşmadığı değerlendirilir.  Hasta ayakları bitişik olarak, belden 90 derece olacak şekilde öne doğru eğildiğinde (Adam’ın öne eğilme testi) sırtın bir kısmında kabarıklık olup olmadığı (hörgüç bulgusu) incelenir – var ise eğriliğin kendi içerisinde dönme derecesi bulunur.  Bu test ile olası gövde asimetrisi veya omurga deformitesi, muayene eden kişi tarafından kolaylıkla tespit edilebildiğinden sağlık taramalarında kullanılmaktadır. 
Ayrıntılı bir nörolojik muayenenin eşlik edebilecek sinir ve kas hastalıklarını ayırt etmede anahtar rol oynadığı unutulmamalıdır.
Radyolojik Tetkikler:
*Standart Skolyoz Röntgen Grafisi: Skolyozun üç boyutlu bir deformite olmasından ötürü, en az iki planda (arka-ön ve yan) ve yerçekiminin eğrilikler üzerindeki etkisini de ortaya koyabilmek amacıyla ayakta elde olunur.  Skolyoz açısı olarak da bilinen skolyoz derecesi, özel bir yöntem ile standart skolyoz röntgen grafileri kullanılarak ölçülür.  Arka-ön grafide, frontal planda omurganın 10º’den fazla yana eğilmesi ile skolyoz tanısı konulur.  
*Bilgisayarlı Tomografi: Kemik yapıları daha iyi incelemeyi sağlayan bu yöntem ile, özellikle doğuştan skolyoz olmak üzere bazı skolyoz tiplerinin daha iyi analiz edilebilmesi, ameliyat öncesi planlama yapılması ve daha önce ameliyat edilmiş olguların değerlendirilmesi mümkün olmaktadır.
*Manyetik Rezonans Görüntüleme: Özellikle yumuşak dokuları değerlendirmede üstün olan bu görüntüleme yöntemi ile belirli anatomik yapıları, diğer yapılardan net olarak ayırd etmek, sağlıklı ve hastalıklı dokular arasındaki farklılıkları saptamak ve tanımlamak mümkündür. 
Yaşam kalitesi değerlendirme ölçekleri ile hastalığa özel anketler kullanılarak bireyin yaşamının omurga deformitesinden ötürü ne derece etkilendiği ve takip sürecinde uygulanan tedavi sonuçlarının objektif olarak değerlendirilmesi sağlanmaktadır.  


Tedavi
Skolyoz tanısı doğrulandıktan sonra tedavi seçeneklerinin hangisinin uygulanacağının belirlenmesine yardımcı olabilecek birkaç etken söz konusudur:
Kas - iskelet sisteminin olgunlaşması – hastanın omurgası hala büyüyor ve değişiyor mu?  Eğriliğin derecesi ve büyüklüğü – eğrilik ne kadar şiddetli ve hastanın yaşam kalitesini nasıl etkiliyor?  Eğrinin omurgada yeri – sırt bölgesindeki eğriliklerin ilerleme olasılığının, omurganın diğer bölgeleri ile kıyaslandığında,daha fazla olabileceği ifade edilmektedir.  Eğriliğin ilerleme olasılığı – ergenlik döneminde, büyüme atağı henüz olmadan önce, eğrilik derecesi büyük olan olgularda deformite ilerleme olasılığı daha yüksektir.

Söz konusu değişkenler değerlendirildikten sonra aşağıdaki tedavi seçenekleri gündeme gelir:

Gözlem; skolyoz tanısı alan olguların belirli aralıklarla kontrole çağırılarak, klinik ve radyolojik incelemeler ile eğriliğin durumunun değerlendirilmesidir.

Korse; tedavisi sadece iskelet sistemi gelişimini tamamlamamış hastalarda etkilidir.  Büyümekte olan omurgada eğriliğin artmasını engellemek için korse, karşı destek olarak görev yapar.  Korseden beklenen en iyi başarı, eğriliğin tespit edildiği derecede kalıp daha fazla ilerlemesinin ve dolayısı ile cerrahi tedavi sınırına erişmesinin engellenmesidir.
Korse tedavisi ile birlikte skolyoza özgü egzersiz programları ve fiziksel tıp – rehabilitasyon uygulamaları ile deforme omurgayı kontrol altına almak, kısalmış kasları uzatmak ve zayıf bölgeleri desteklemek mümkün olmaktadır.  Korse ve egzersizi içerisinde barındıran tutucu tedavi yaklaşımları ile; güncel bilimsel rehberler kullanılarak kişinin skolyozuna özel olarak günlük yaşam aktiviteleri gözden geçirilmeli, yanlışlar düzeltilmeli, korunma yaklaşımları ile birlikte hastalığın her aşamasında hasta ve hasta yakınlarına uygun dille bilgilendirme sağlanmalıdır.

Ameliyat; omurga eğriliğinin düzelmesini, dolayısı ile geri dönüşünü sağlayabilecek, etkinliği ispatlanmış tek tedavi yöntemidir. Ancak cerrahi tedavinin de ortaya çıkartabileceği bazı olumsuzluklar nedeniyle ameliyat her hastaya uygulanamamaktadır.

Skolyozda uygulanacak cerrahi tedavi kararında; eğriliğin derecesi ve tipi, hastanın yaşı, etkilenen omurga bölgesi, eşlik eden deformite(ler)in varlığı, ön-arka ve yanal düzlemde gövde dengesi, omurga eğriliğinin hastanın yaşam kalitesi üzerine etkileri ve diğer faktörler (ağrı, beden kitle indeksi, sigara içiciliği, vb.) önemli yer tutar.  
Büyümesini tamamlamamış olgularda, büyümeye izin veren veya büyümeyi destekleyen ameliyat yöntemleri kullanılmaktadır.  Bu sayede, özellikle akciğer gelişimini tamamlayana kadar omurgada kemik kaynama yani füzyon yapılmayarak büyümenin devamına izin verilmektedir.  Büyümesini tamamlamak üzere olan veya tamamlamış olgularda ise en sık yapılan cerrahi işlem, sırt ve/veya belden yapılan bir kesi ile omurganın düzeltilmesi ve sonrasında omurların birbirine kaynatılması işlemidir.  Özellikle yaş alma ve yıpranmanın eşlik ettiği dejeneratif skolyozlu erişkin hastalarda, bası altındaki sinirlerin rahatlatılması için dekompresyon sağlanana dek sonradan gelişen kemik ve yumuşak dokuların temizlenmesi gerekmektedir.

Güncel cerrahi tedavi yaklaşımlarından bir tanesi de az girişimsel cerrahi uygulamalardır.  Daha küçük kesiler ve ileri teknoloji [ameliyat esnasında eş zamanlı gelişmiş röntgen ya da bilgisayarlı tomografi cihazı kullanımı, cerrahi navigasyon-yönlendirme- cihazı,kamera teknolojisi, robotik ameliyat kolu] yardımı ile, doku travması en aza indirgenirken hasta güvenliğinin de en üst seviyeye çıkartılması amaçlanmaktadır.  Skolyoz ameliyatlarında sinir ileti sisteminin dışarıdan kontrolünü sağlayan “intraoperatif nörolojik monitorizasyon” uygulaması ile elektriksel sinyallerin takibi sağlanarak olası problemler erkenden tespit edilebilmekte ve kalıcı hasar oluşmadan önlem alınabilmektedir.

Ameliyat kararı verilirken faydalar ve olası riskler dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir.  Skolyoz hastalarının büyük bir kısmı ameliyattan fayda görse de, cerrahi tedavinin her bireyde hastalık belirtilerini ve eğriliğin ilerlemesini engelleyemeyebileceği akılda tutulmalıdır.  

Son Söz
Skolyoz toplumda birçok kişi tarafından bilinen bir hastalık değilse de, aslında oldukça yaygındır; bebeklik, ergenlik çağı ve yetişkinler de dahil olmak üzere bütün yaş gruplarını, her iki cinsiyeti ve tüm ırkları etkiler.  Skolyoz tanısı alan her altı çocuktan yaklaşık bir tanesinde aktif tedavi gerektiren ve bazen de cerrahi müdahale ihtiyacı olan bir eğrilik söz konusu olacaktır.  Erken teşhis, ciddi sorunlar oluşmadan tedavinin düzenlenebilmesi için anahtar rol üstlenmektedir.  Kişiye özel olarak planlanan tedavi yaklaşımlarının takibi, değerlendirilmesi ve başarıya ulaşmasında; hasta ve ailesi ile iyi bir iletişim ve işbirliğinin yanı sıra omurga cerrahisi uzmanı (beyin ve sinir cerrahı veya ortopedist), fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanı, uzman fizyoterapist, ortopedik protez-ortez uzmanı ve gerektiğinde diğer ana bilim ve bilim dallarını da içerebilen ve aynı çatı altında yerleşen, geniş ve tecrübeli bir ekibin önem arz ettiği unutulmamalıdır.