oluşan bu stres tepkisi sayesinde, canlarını kurta-
rabilirler. İç çevredeki değişimler dediğimizde de
açlığa bağlı kan şekeri düşmesini, susuzluğa bağlı
hücrelerdeki su-tuz oranlarının normalin dışına
çıkmasını, yetersiz havaya bağlı oksijen dengesi-
nin bozulmasını kastediyoruz. Bu durumlarda da
stres hormonları bedende yine salınıp, canlının
(zebranın, insanın) bu özel ihtiyaçlarını gidermesi
için onu harekete geçirecek enerjiyi açığa çıkarır.
Bu anlamda stres tepkisi, evrimsel süreç içinde,
tam bir “can kurtaran” bir “koruyucu” dur.
Tahmin edeceğiniz gibi, zebraya da insana da bu,
“kaçma ya da saldırma” davranışlarını yaptıranlar,
o anda devreye giren beyin ve sinir sistemi, hızla-
nan kalp-damar, solunum, kas, endokrin (hor-
mon) sistemleri ile, süreç içinde kendine düşen
işini yapmaya çalışan bağışıklık sistemidir. Bu sis-
temler sayesinde, bedende halihazırda varolan ve
hemen yenisi üretilmeye başlanan enerji, uygun
organlara, kaslara gönderilerek, bizleri kaçmak
ya da savaşmak için harekete geçirir. Unutma-
yalım ki bu sistemlerin daha hızlı çalışması, aynı
zamanda o sistemlerdeki
organların, dokuların
ve onları oluştu-
ran hücrelerin de
daha hızlı çalış-
ması demektir.
Canlının sistemi,
stres tepkisini
devreye sokarak, bir an önce “normal” durumuna
dönmeye çalışmaktadır.
Şimdi tekrar yay örneğine dönelim. Bu kez, ya-
yın çengeline taktığımız yükü yay üzerinde daha
uzunca bir süre bırakalım. Bu uzun süre sonunda
yükü geri aldığımızda, artık yayın yapısında bir
miktar deformasyon olduğu gözleriz. Tam anla-
mıyla “normal” haline dönemez. Hele bir de yayın
üzerine koyduğumuz bu yükü iki katına, üç katına
çıkarıp, çok daha uzun süreler bırakırsak, ortaya
çıkacak deformasyonun çok daha fazla olacağını
görürüz. Yayı eski haline getirmemiz mümkün olsa
bile bunun çok uzun işlemlerden sonra gerçekle-
şebileceğini tahmin edebilirsiniz. Bu da “birikmiş
stres”e örnektir. İşte uzak durmamız gereken, bu
“birikmiş stres” tepkisidir. Çünkü alanda yapılan
bilimsel araştırmalara göre, stres tepkisinin canlının
(insanın) bedeninde çok sık devreye girmesi, çok
uzun süreler kalması ve gittikçe artması halinde,
kısa süreli stres sırasında devrede olan ve yukarıda
sayılan tüm o sistemler, organlar, hücreler, durma-
dan, dinlenmeden çalışmaya bağlı olarak, deforme
olacaklardır. Beden, hem yapı hem de işleyiş olarak,
“normal”in dışında çalışmaya başlayacaktır ki bu da
kısırlık, kalp-damar hastalıkları, diyabet, mide-bar-
sak hastalıkları, endokrin sistem sorunları, deri
hastalıkları, hatta kanserler gibi bedensel, anksiye-
te bozuklukları, depresyon gibi psikiyatrik hasta-
lıkların ortaya çıkışını kolaylaştırabilecektir. Bu
işin en ürkütücü yanlarından biri de birikmiş stresi
Üreme-büyüme/sindirme/tamir etme sistemlerinin dışındaki tüm
sistemler, kaçmak ya da mücadele etmek üzere hızlanır. Çünkü beyin,
“gerçek” ile “gerçeğin temsili”, sembolü arasındaki farkı ayırt edemez.
Gerçekmiş gibi tepki verir. O nedenle, aylar, hatta yıllar önce eşimizle
aramızda geçen bir tartışmayı sadece hatırladığımızda bile, bedeni-
mizde olay anındaki gibi tepkilerin oluşabildiğini fark edebiliriz. Ancak
olay gerçek bir hayati tehlike olmadığı için ne kaçılır ne de saldırılır.
Stres hormonları bedende birikir ve bedenin iç dengesini bozar; tüm
sistemler, organlar, dokular, hücreler de bu yüksek düzeydeki stres
hormonlarından etkilendiğinden, yukarıda söz edilen bedensel ve psi-
40