yetki, kontrol, belirginlik sahibi olan, üst düzey yö-
neticilerde, stres belirtileri daha düşük bulunurken,
işi üzerindeki kontrolü, yetkisi az, sorumluluğu ve
iş yükü fazla olanlarda, hastalıkları nedeniyle işe
gelememenin çok daha yüksek oranlarda olduğu
gözlenmiştir. Ülkemizde de askeriye ve diğer tür
devlet memurlarıyla yapılan bazı araştırmalarda,
benzer sonuçlar elde edilmiştir.
Ancak, bu benzerliğin ötesinde, insanları diğer
canlılardan farklılaştıran ve onların yaşadığı stresin
çok daha yoğun ve uzun süreli olmasıyla ilişkili
bulunan çok önemli bir farklılık vardır. Bu da, in-
sanlarda stres tepkisini başlatanların sadece fiziksel
ve sosyal varlığı tehdit eden, gerçekten tehlikeli
olaylar/durumlar olmamasıdır. İnsanın stres tepkisi,
diğer canlılardan çok daha fazla gelişmiş beyninin,
çok özel bir durumu nedeniyle, gerçek “hayati” teh-
likelerin ötesinde, “hayati tehlikeymiş”
gibi algıladığı durumlar/olaylar
karşısında da otomatik olarak
devreye girer. Diğer deyişle,
bir satranç tahtasının önünde
saatlerce oturup, küçük bir taşı
iki santim öteye ittiren; bir kalabalık
önünde ayakta durup, sadece kısa bir
konuşma yapacak olan; bir üniversite
sınavında sınav kağıdının kapağını kal-
dıran; arabası trafikte sıkışıp kaldığı
için işine geç kalan; maaşını aldığı
gün cüzdanını kaybeden kişilerin
bedenlerinde de, aç bir aslanın
önünden kaçan zebranın,
üzerine gelen kamyondan
kurtulmaya çalışan insanın
bedeninde olanlar olmaktadır.
İşte tam bu bağlamda, insa-
nın daha fazla gelişmiş beyninin bir başka ve bizim
“kurtarıcımız” olabilen, olabilecek bir özelliğini
hatırlamamızda yarar olacaktır. İnsan beyninin far-
kındalıktan, mantıktan, kendi kendini yönetmekten
sorumlu ve diğer canlılarda bulunmayan bir bölgesi
vardır. İnsan kendi davranışlarına, duygularına, dü-
şüncelerine bakabilen, isterse onları yönetebilen bir
canlıdır. Onları yönetebildiği sürece, bir yere kadar
bedeninin (beyninin, sistemlerinin, organlarının,
hücrelerinin, hatta genlerinin) işleyişini de etkile-
yebilir. Bir çoğumuz bunu “iyice köşeye sıkıştıktan
sonra” yapmaya kalkar ve günlerdir yaşadığımız
bir stres döneminden sonra, “aman ne yapayım,
cana geleceğine mala gelsin” ya da “her şeyin başı
sağlık” diyerek ilk adımı atarız. Stres yönetimi,
bunu çok daha önceden, büyük bedeller ödemeden
yapabilmektir. Bunu da iki şekilde gerçekleştirebili-
riz. Bunlardan birincisi, bedenimizde gereksiz stres
tepkisi, stres hormonları, enerji biriktirmemeye ça-
lışmaktır. Bunu, o enerjiyi sporla harcayarak, doğru
beslenerek yapabiliriz. İkincisi de aklımızı devreye
sokarak başımıza gelen her türlü olaya “hayati teh-
like” gibi bakmamaktır. Bunu da olaylar olduktan
sonra en kısa zamanda, o olayı mantık çerçevesin-
de, daha gerçekçi bir şekilde yeniden değerlendire-
rek, “istemediğim, beklemediğim, hiç de hoşuma
gitmeyen bir olay/durum/haber ama sonunda
ölüm yok; bir şekilde yolunu bulup çözmeye
çalışabilirim” şeklinde algılayarak yapabiliriz.
Tahmin edebileceğiniz gibi bunu söylemek
kolay, gerçekleştirmek zordur. Ancak, pek
çok gelişmiş ülkelerin hastanelerinde, bu
tür stres yönetimi uygulamalarının na-
sıl yapılacağının gösterildiği birimler
mevcuttur. Bu tür birimlerin deste-
ğiyle, henüz hasta olmamış kişilerin
bedenlerinin daha güçlenip, direnç
kazandığı, dolayısıyla yaşanan
stresli olaylardan sonra hasta-
lanma ihtimallerinin azaldığı;
hastalanmış olanların yaşam
kalitelerinin arttığı; gerek ilaç,
gerekse ameliyatlara dayalı
tedavilerinin daha iyi sonuçlar
verdiği; hastalıklarının tekrar-
lama olasılığının azaldığı, hücrelerdeki kromozom-
ların incelendiği türden çalışmalara varacak kadar,
ayrıntılı bilimsel araştırmalarla desteklenmektedir.
Başkent Üniversitesi Hastanesi Stres Yönetimi
Araştırma ve Uygulama Birimi de bu amaçla sizlerin
hizmetine sunulmuştur. Stresimizi yönetebildiğimiz
sağlıklı günler dileğiyle..
42