Sağlık Rehberi

Yaşlılık Bir Hastalık Değildir


Yaşlılık bir hastalık değildir. Yaşlılık insan yaşantısının ilerleyen dönemlerinin adıdır. Gerçekte insanlar doğdukları, hatta anne karnına düştükleri andan başlayarak yaşlanmaktadır. Geçen her gün ve her yıl, yaşın ilerlemesi demektir. Bu gelişme içinde bebeklik dönemi, çocukluk dönemi, gençlik dönemi, yetişkinlik dönemi ve yaşlılık dönemi gibi bölümlemeler yapılır. İnsan yaşamı içinde bu dönmeleri açıklamak gerekirse bebeğin anneye bağımlı olduğu dönem bebeklik dönemidir. Daha sonra ilköğretim çağının sonuna kadar olan dönem çocukluk dönemi olarak bilinir. Lise ve yüksek öğretim çağı gençlik dönemi olarak adlandırılır. Yetişkin dönem çalışma hayatının sürdüğü yıllardır. Çalışma hayatının bitmesi ve emeklilik dönemi de yaşlılık dönemidir. 


Yaşlılık ve yaşlılıkta ortaya çıkan sorunların doğru değerlendirilebilmesi için bazı noktaların iyi bir şekilde tanımlanması ve algılanması gereklidir. Bu noktaları başlıca üç soru halinde formüle etmek mümkündür. 
a)    Yaş (yaşlılık) nedir?
b)    Sağlık nedir?
c)    Yaş ile sağlık arasındaki ilişkiler nelerdir?


Yaş kronolojik bir kavramdır ve bir insanın doğumundan sonra ne kadar süre yaşadığı anlamına gelir. Sağlık ise, Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre “bireyin bedensel, ruhsal ve sosyal olarak iyi durumda olması” demektir. İnsanlar yaşadıkları süre boyunca çeşitli çevresel faktörlerle karşılaşırlar. Bu faktörlerin etkisi ile insan vücudunda bazı değişiklikler meydana gelir. Çevresel faktörlerin yanı sıra organizmada zaman içinde yapısal ve fonksiyonel değişiklikler de olur ve bu değişiklikler insanın sağlığı bakımından belirleyici rol oynar. Böylelikle yaşın ilerlemesi ile birlikte insan vücudunda bazı değişiklikler olur. Bu değişiklikler belirli bir düzeye kadar olduğunda yaşam kalitesini olumsuz etkilemez, dolayısı ile kişinin sağlığını bozmaz. Değişikliklerin kabul edilebilir düzeyi olan bu duruma “fizyolojik” değişiklikler adı verilir. Ancak yaşlılarda sağlık sorunlarının gençlere göre daha fazla olması, yaşlılık ile hastalıkların birlikte olduğu izlenimi yaratır, yaşlılık ile sağlık sorunlarının birbirine eşlik ettiği ve yaşlıların düşkün olduğu şeklinde düşünceye yol açar. Oysa yaşlılıkta bazı hastalıkların görülme sıklığı artmakla birlikte, bütün yaşlıların hasta ve bu nedenle de düşkün olduğu düşüncesi doğru değildir. Bu paralelde, hastalıkların, yaşlanmanın doğal sonucu olduğu görüşünün doğru olmadığı da ifade edilebilir. Aslında benzeri durum genç yaştaki kişiler açısından da doğrudur; kronolojik olarak aynı yaştaki genç kişilerin sağlık durumları da birbirinden farklı olabilir. 


Yaş ile ilgili tanımlamalarda kronolojik yaş (takvim yaşı) kavramından başka yaklaşımlar da vardır. Yaşlılık konusunda çoğu kuruluş tarafından kronolojik yaş sınırı 65 yıl olarak benimsenmektedir. Bununla birlikte 65 yaşın üzerinde olduğu halde fonksiyonel kapasiteleri birbirinden çok farklı düzeylerde bireyler olabilir. Yaşlanma fiziksel görünümle ilgili bir değerlendirme olmakla birlikte, yaşlılığın bilişsel ve sosyal yönü de söz konusudur. Bir kişi fiziksel olarak yaşlı görünebilir, fakat bilişsel olarak oldukça iyi bir hafıza ve zeka düzeyine sahip olabilir. Kimi yaşlılar sosyal olarak son derece aktif bir yaşantı sürebilir, kimileri ise yalnızlığa çekilmiş olabilir. Dolayısı ile yaşlılığın değerlendirilmesinde kronolojik yaştan çok kişinin biyolojik, sosyal ve fonksiyonel durumu dikkate alınmalıdır. Fonksiyonel yaş, kişinin yalnızca bedensel olarak değil, beyin fonksiyonları ve sosyal ilişkileri ile birlikte değerlendirilmesi şeklinde belirlenen bir kavramdır. Bunlardan başka bir de “algılanan yaş” kavramından söz edilmektedir. Kişinin fiziksel görüntüsü veya mental kapasitesi ve sosyal ilişkileri sonucunda kendisini nasıl değerlendirdiği ve nasıl algıladığı konusu da önemlidir. Kendisini iyi ve yeterli hisseden, geleceğe dönük planları ve hedefleri olan kişiler kronolojik olarak 65 yaşın üzerinde olsalar bile, bu kişilerin yaşlı olarak nitelenmesi doğru olmaz. Dünyada 65 yaşın üzerinde olduğu halde çeşitli kurumlarda önemli yönetsel sorumluluklar taşıyan, hatta devlet yönetiminde önemli konumlarda olan pek çok kişi vardır. Pek çok sanatçı ve yazarın 65 yaşından sonraki dönemlerinde çok başarılı eserler meydana getirdiği bilinmektedir. Yaşlılık konusunda Dünya Sağlık Örgütü uzmanları tarafından yapılan bir tanımda yaşlılık için “bireyin çevreye uyum yeteneğinin azalması” ifadesi kullanılmıştır.

 
Yaşlılıkla ilgili bir yaklaşım, yaşlanma ile birlikte gelişen sağlık sorunlarının hangi faktörlerin etkisi ile meydana geldiği konusudur. Organizmada meydana gelen değişikliklerin bir kısmı, çevresel etkilerden bağımsız olarak yaşlanma ile birlikte ve yaşlanmanın kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkan değişimlerdir. Yalnızca bu değişikliklerin olduğu yaşlanma türüne “içsel yaşlanma” (intrinsicaging) denilmektedir. Ancak insanlar yaşadıkları süre içinde çeşitli çevresel faktörlerden de etkilenirler. Organizmada meydana gelen sağlık sorunlarının önemli bir bölümü de çevresel faktörlerin yıllar boyunca birikmiş olan etkileri ile ortaya çıkar. Çevresel faktörlerin etkisi sonucunda çeşitli sağlık sorunları ile birlikte ortaya çıkan yaşlanma türüne “dışsal yaşlanma” (extrinsicaging) adı verilmektedir. Yaşlılıkta gözlenen değişikliklerin hangi dereceye kadar çevresel faktörlerin etkisinden bağımsız olduğu ve ilerleyen yaşın doğal ve kaçınılmaz sonucu olduğu, ne kadarının çevre faktörlerinin etkisi sonucunda ortaya çıktığı konusu tartışmalıdır. Gerçekte insanın yaşamını ve organizmada meydana gelen değişiklikleri içsel ve dışsal faktörler birlikte etkiler. Hatta bu iki grup faktör birbirleri ile de etkileşim halindedir. Bu alanda yapılmakta olan araştırmalar sonucunda yaşlanma ve organizmada meydana gelen değişikliklerle ilgili bilgilerin artması ile yaşlanma ve sağlıklı yaşlanma bakımından koruyucu hizmetlerin düzenlenmesi konuları açıklığa kavuşacaktır. 
Yaşlılık Ve Toplumsal Yaşam
     Bütün ülkelerde nüfusun bir bölümü kentsel alanlarda, bir bölümü de kırsal bölgelerde yaşamaktadır. Demografik tahminler 2025 yılında gelişmiş ülke nüfuslarının yüzde 82’sinin kentlerde yaşayacağını ortaya koymaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde ise bu oran yarıdan daha az olacaktır. Bu konuda yaşlı nüfus bakımından ülkeler arasında farklılıklar vardır. Gelişmiş ülkelerde yaşlıların da büyük bölümü kentlerde yaşamaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde ise yaşlıların yarısından fazlası kırsal bölgelerde yaşamaktadır. Bu durum yaşlıların birlikte yaşadıkları ve yaşamı paylaştıkları kişiler bakımından da farklılık yaratmaktadır. Kırsal bölgelerde yaşayan yaşlılar çoğu kez birkaç kuşağın birlikte yaşadığı geniş aileler içinde yaşamını sürdürürken, kentlerdeki yaşlılar daha fazla yalnızlık içindedir. Bu nedenle kentlerde yaşayan yaşlılar sosyal destekten daha fazla yoksun durumdadırlar. Yaşlanma-2000 Uluslararası Eylem Planı’nda küresel düzeyde kalkınmanın yaşlanma ile birlikte ele alınması görüşünden hareketle, bütün sektörlerin politikalarını belirlerken bu noktayı da dikkate almaları gereğine işaret edilmektedir. Eylem Planı, insanların bütün ülkelerde güvenli ve saygın şekilde yaşlanmalarını ve bütün haklara sahip birer vatandaş olarak yaşamlarını sürdürmelerini garanti etmeyi amaçlamaktadır. 
     Uluslararası Yaşlılar Yılı olan 1999 yılında belirlenen ana tema “bütün yaşlar için ortak bir toplum” şeklinde ifade edilmiştir. Bu tema içinde 4 temel konuya işaret edilmektedir. Bunlar; yaşam boyu bireysel gelişme, kuşaklar arası ilişkiler, toplumsal kalkınmanın yaşlılık ile ilişkisi ve yaşlıların toplumsal konumları konularıdır. Bu amaca yönelik hedef ve stratejilerin başlıcaları şu şekilde ifade edilmektedir:
•    Yaşlıların, insan hakları ve temel özgürlüklerinden eksiksiz bir şekilde yararlanmalarının sağlanması,
•    Yaşlıların, gelir getirici işler ve gönüllü çalışmalar dahil olmak üzere toplumda sosyal, ekonomik ve politik etkinliklere tam olarak katılımlarının sağlanması,
•    Yaşam boyu öğrenme ve toplumsal etkinliklerde yer alma ilkesi doğrultusunda yaşlıların bireysel gelişmelerine yönelik olanakların sağlanması,
•    Cinsiyet ayrımcılığın ortadan kaldırılması yolu ile yaşlılıkta da cinsiyet eşitliğinin sağlanması,
•    Kuşaklar arası dayanışma ve sosyal ilişkilerin güçlendirilmesi,
•    Koruyucu ve rehabilite edici hizmetler dahil olmak üzere yaşlıların her türlü sağlık hizmetinden ve sosyal destekten eksiksiz yararlanmasının sağlanması.
     Bu hedefleri gerçekleştirmek bakımından hükümetler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektörün bir arada ve iş birliği içinde çalışmasına gerek vardır. Hem genel anlamda hem de yaşlılara yönelik politikaların belirlenmesi ve planların hazırlanması süreçlerine yaşlıların katılımları sağlanmalıdır. Çalışabilecek olan yaşlılar için istihdam olanakları yaratılmalı, böylelikle yaşlıların pasif konumdan aktif ve üretken konuma geçmeleri sağlanmalıdır. Bu durum yaşlıların ekonomik olarak daha güçlü olmalarını sağlayacak ve onların fiziksel sağlıkları kadar ruhsal ve sosyal sağlıkları bakımından da olumlu etkiler yapacaktır. Çalışma durumunda olmayan yaşlıların da ekonomik ve sosyal olarak desteklenmesi, refah içinde yaşamlarını sürdürmelerinin sağlanması gerekmektedir. 
     Yaşlıların toplum içerisindeki konumlarını güçlendirmek ve geliştirmek bakımından hazırlanacak planların değişebilir ve yenilenebilir olması önemlidir. Planlarda yaşlı nüfusun yapısına ve değişken koşullara uygun olarak değişiklik ve güncelleme yapılmalıdır. Bütün bu konularda başarıya ulaşılması için ulusal çalışmaların yanı sıra uluslararası iş birliğinin de yapılması gereklidir. Bu arada yaşlılar grubunun homojen olmadığı, kimi yaşlının çok aktif, kimilerinin ise düşkün olabileceği dikkate alınarak yaşlılara yönelik programların farklı özellikteki kişilere yönelik olarak değişik içerikte hazırlanması gerektiği akılda tutulmalıdır. 
   Sonuçta, yaşlanma bir hastalık olarak algılanmamalı, yaşlı bireye sosyal, ekonomik, çevresel ve tıbbi olarak yaklaşılmalıdır. Amaç, yaşama yıllar katmak değil, yıllara yaşam katmak olmalıdır.